22 Mart 2024 Cuma

Havada Yüzmek

Hayal kurmak ne çok umut barındırır ait olduğu zamanda. Hatta durdurur zamanı ve her şeyi mümkün kılar. Acıyı, hüznü almaz içine; saf bir neşeyle güzelleştirir sahibini. Şartlar ne olursa olsun, mekânın sınırlarını kaldırır. Gece uykuya dalmadan, sabah uykuyla uyanıklık arasında kurduğumuz hayallerimiz vardır ki; bunlar çocukluğumuzun sürdüğü ama yetişkin olduğumuz söylenen yıllarda da bizimdir. Sonra hayat devam eder, yenik düşer birçok umut kim bilir. Yine de kapıyı açıp dışarı çıktığımızda olasılıklar yığılır önümüze. Peki ya tüm bunlar, kilitli bir kapının ardında, dört duvarın içinde, tek mutlak bir gerçek olsaydı. Hayal kurmaktan, geçmişi yeni bir hayalle yeniden diriltmekten ve umutları özenle saklamaktan başka nefes alabilme gerekçesi olmasaydı insanın. Düşüncesi bile hüzün veriyor biliyorum. Bir de tam dışarıdan seyircisi olsanız, dört duvarın içinde yaşayan iki insanın hayallerinde özgürlüklerini nasıl inşa ettiklerine tanıklık etseniz, o empati ruhunuzu delip geçmez mi?

Charlotte Jones yazdığı eserde, Dora ve Persephone’nun hikayesinde, emin olun bizim de yaralarımıza dokunuyor. Boşuna değildi seyrederken dökülen yaşlar ve yüzlerde oluşan gülümsemeler.
“Havada Yüzmek” bana, gerçek anlamda hapishanede yaşamasa bile birçok kadının ya da insanın, hayallerinde özgürlüğünü nasıl yaşayabildiğini hatırlattı. Kaçtıkları hayallerde, karakterlerinin yıllar içindeki gelişimini, değişimini gördük. Dora, sanki zaman zaman benimle konuşuyordu. Persephone, neşeli kimliğine her büründüğünde, içimdeki çocuğa sesleniyordu. Acıları, duyuramadıkları çığlıkları ve yaşayamadıkları, ilmek ilmek hayallerinde işlendikçe sarılıp dindirmek istedik hüzünlerini.

Erkek egemen ve kadını baskılayan bakışın bir yerde yaşaması için orada mutlaka erkek varlığına gerek yok. O bakışı benimseyen kadınlar da aynı yanlışı sürdürüyor. Nefes alsa bile, hayatları yok edilen kadınların, sessiz kalan, mücadeleyi bilmeyen anneleri gibi. Onları unutanların, yok sayanların, dünyaya getirenler olduğunu bilmek…

Antalya Devlet Tiyatrosu’nda “Havada Yüzmek” oyununun prömiyer akşamında, çarpıcı bir hikayenin anlatımını hayranlıkla seyrettim. Kendi adıma özellikle, herkesin fark etmesini istediğim detay ise; sahne geçişlerindeki o yumuşaklık ve oyuncuların karakterlerin duygularını en sahici biçimde bize hissettirmeleriydi. Yunus Emre Bozdoğan’ın mükemmel rejisiyle, atmosfer, dekor ve hikayeye eşlik eden her şey, bize o odanın içinde yılların nasıl geçtiğini en iyi haliyle anlattı. Persephone’yi canlandıran Filiz Uysal Güç’ü yıllar önce Lysistrata’ da seyredip çok beğenmiştim. “Havada Yüzmek” oyununda onu yeniden seyretmek hayranlık vericiydi. Acısını, coşkusunu her sahnede yaşattı. Dora’yı canlandıran Demet Benli’yi uzun bir aradan sonra yeni bir rolde seyrederken içimden sürekli, “vay be, of, harika” demekten kendimi alıkoyamadım. Dora ancak böyle vücut bulabilirdi, muhteşemdi.
Tüm oyun, her bir alkışı ve tekrar tekrar seyredilmeyi hak eden, çok iyi bir performanstı.

Şartlar ne olursa olsun, hayaller kurmanın, umudu beslemenin mutlaka iyi bir sonu olabileceğini bize gösterdiler.

“Her şey mümkün”

“Saksıda çiçekler yetiştirebiliriz, canımız ne isterse onu yaparız.”

 

Antalya Devlet Tiyatrosu

 “Havada Yüzmek”
1 Perde

Yazan: Charlotte Jones
Çeviren: Seçil Honeywil
Rejisör: Yunus Emre Bozdoğan

OYUNCULAR:
Dora: Demet Benli
Persephone: Filiz Uysal Güç

Dekor Tasarımı: Gözde Yavuz
Kostüm Tasarımı: Gökçe Şener
Işık Tasarımı: Osman Uzgören
Müzik: Oktay Köseoğlu
Koreografi: Özlem Tekinay
Görüntü Tasarımı: Gözde Yavuz
Dramaturg: Canan Kırımsoy
Yönetmen Yardımcısı: Meltem Gülenç
Asistanlar: Kutay Şahin, Aysel Şereflioğlu
Sahne Amiri: Özcan Önkür
Kondüvit: Faruk Duran
Işık Kumanda: Hakan Badak
Suflöz: Tuğba İnci
Dekor Sorumluları: Mustafa Sencar, Tugay Kaş
Aksesuar Sorumlusu: Sezai Şekercigil
Terzi: Arzu Ereyizlioğlu Gürdal
Perukacı: Baki Özkuş
Projeksiyon Kumanda: Fikret Baran






Tolstoy'dan İtiraflar

1880 yılında Lev Nikolayeviç Tolstoy’un yazdığı “İtiraflarım” isimli kitabı okumak için loş bir odada, mum ışığında, sayfaların arasında kaybolmaya başlasanız ve canlansa gözlerinizin önünde. Bembeyaz uzun sakalı, kafası karışık ama cümleleri net ve bir yanda gençliği de gelse, siz okudukça beraber düşünüp sorulara cevap arasanız, nasıl bir zaman yolculuğu olurdu? İşte bu oyun tam olarak böyle hissettiriyor. Seyrederken kopmanız, şu anki zamana dönmeniz mümkün değil. Elbette zihniniz şimdinin cevaplarıyla kıyaslamalara girer ama arayışınız aynıdır. Çarpıcı bir deneyimdi gerçekten.


Sormuyor muyuz biz de, “Neden yaşıyorum?”
“Peki sonra ne olacak?”

Dünyaya kendi iradesi dışında yaşamaya gelen insanın, başarılı, ünlü olması ya da kime, neye göre başarısızlığı, kaybeden olması, iyiliklerine, kötülüklerine vicdani sebepleri, sonsuz olduğunu bildiği evrende sonlu bir ömürle güç bulmak için inanç ihtiyacı duyması ve bilimin yanıtlarıyla yetinememesi, onu, varoluşuna anlam aramaya sürüklemez mi?

Yüz yıllardır aynı sorularla, aynı arayışta değil miyiz? Dini ritüeller, gelenekler, zamanla değişen her şey ve direnen birçok inançla aynı sonu bile bile yaşamaya devam etmiyor muyuz? Tolstoy da kendi zamanında benzer sancılarla dillendirmiş sorularını ve en sonunda kendince bulmuş cevabını:

“Yaşamak ve Tanrı'yı bilmek aynı şeylerdir. Tanrı var oluştur."
"Tanrı'yı arayarak yaşadın mı, bir daha Tanrısız yaşayamazsın."

Günümüz dünyasında her şey o kadar hızlı ki; saniyelik görsellerle, kısa cümlelere tahammülü var insanın artık. Derinlikten kaçış hem kolay hem de şart gibi. Oysa derinliğe ihtiyacımız var anlamak için. Derinliğe ihtiyacı var sorgulayan insanın. Az değil bu ihtiyaca sahip olanlar ya da durup yavaşlarken ihtiyacı olduğunu fark edenler. Oyun bunun için önemli ve harcanan emek çok değerli. Abdullah Sürekli ve Yiğit Sürekli, bizi bu zaman yolculuğunda uyanık tutmayı başarıyor.
Oyuncunun döktüğü alın teriyle hikayesine sadakati ve sahnede ruhunu giydiği kişiye bizi inandırması nadir bir haz veriyor. Her oyunda olmuyor böyle ve olunca da çok kıymetli. "Tolstoy'dan İtiraflar" da baba ve oğulun oyuncu olarak sahnedeki uyumu, bizi kitabın sayfalarında onlarla birlikte düşünmeye, anlamlandırmaya ve en güzeli oyun bittiğinde bile hala düşündürmeye davet ediyor. Daha ne olsun. Kitap okur gibi, canlanan bir kitabın yazılışında, yazarın odasına misafir olmak gibi...
Bu ayrıcalığı yaşamalısınız.

 

Panda Sahne

Tolstoy'dan İtiraflar

Süre: 60 Dakika

Yazan: Lev Nikolayeviç Tolstoy
Yöneten & Uyarlayan: A.Kadir Bozkurt
Oynayanlar: Abdullah Sürekli – Yiğit Sürekli
Reji Asistanı: Yiğit Sürekli
Sahne Amiri: Aylin Arslan
Ses & Işık: Alper Karagözoğlu
Dekor/ Kostüm/ Afiş Tasarımı: Sürekli Tiyatro
Müzik Derleme: Sürekli Tiyatro
Prodüksiyon Amiri: Emre Sürekli