18-04-2017
“CahiI insanIar kendiIerini mükemmeI görmeye; zeki insanIar ise yetenekIerini hafife aImaya eğiIimIidirIer.” Einstein
Hiçbir şey bilmeden, sorgulamadan, olduğu gibi ve hayatı geldiği gibi yaşamak rahatlığını neden tercih eder insan? Öğrenebileceklerinin yükleyeceği sorumluluktan mı kaçar? Kolaydır çünkü güçlü sandığının yanında yer almak. Dünyaya sadece nefes almak, yemek içmek ve uyumak için geldiğini sanmak. “O düşünsün benim yerime”, “Benim aklım yetmez, o karar versin”, “Kader…”
İşte duymaya en çok dayanamadığım cevap da bu: “Kader…”
Ölüm, afetler, ani hastalıklar kaderindir, tamam ama kaderse başına gelen her şey, neden seçme iraden var? Bir şeylerin sorumluluğunu da al be kardeşim! Karnının doyması mı yetiyor sadece? O zaman kedim bile daha anlamlı yaşıyor senden. En azından mamasını beğenmediğinde yemeyerek tepkisini gösteriyor. Ama sen daha iyi bir yaşam için çaba göstermiyorsun. Bazen de enerjini yanlış yollarda harcıyorsun. Mesela senden daha çok kazandığını düşündüğün insanı durdurup ondan para istiyorsun. Emeğine, alın terine, malına göz dikip zorla senin olsun istiyorsun.
Ben kalemimden çıkan bir kelimenin bile kırk hesabını yaparken, sen entelektüel olmayı şımarıklık ve kibirlilik hali sanıyorsun.
Söyleyecek sözün olmayınca, maneviyata tatlı dokunuşlarla sempati kazanmak ne kolay değil mi? Ve sen de yeri gelince, manipülasyona nasıl çabucak yeniliyorsun.
Anlamadığını inkar etmek, “bilmiyorum”, “anlamıyorum”, “fikir yürütmeye üşeniyorum” demekten daha cazip senin için.
Yüzeysellikten, vasatlıktan, kolaycılıktan ve tembellikten o kadar midem bulanıyor ki!
Kime sesleniyorsam sanki bu yazıyla? Kim anlayacak da, fikrime bir sözünü ekleyecek!
Bu bulantıdan kurtulmak için gazetelerin web sitelerindeki yorumlardan, twitter aleminden, klavye silahşorlerinden uzak durmaya çalışıyorum. İçimde koruduğum kelimelerim de var üstelik, susuyorum.
Babamın sesini özlüyorum. “Her şey insanlar için” derdi. Ama ben bu ‘Her şey’in içinde her sabah, tüm heybetiyle karşımda dikilen, gitmek bilmeyen ‘Yalnızlığı’ sevmiyorum. Okuyup yazdıkça, güzel memleketimde bir adım ileri gitmek yerine düşüp düşüp kalktıkça yoruluyorum. İmkanı olanın, fırsatını bulanın terk etmek istediği bir ülkeyiz. Çok yazık değil mi? Hayat bir kere ve biz ‘eh işte yaşıyoruz’.
Sanata, kitaplara ve gecenin sakin huzuruna sığınmaktan başka çarem yok.
Cahilliğe övgünün merhamet sayıldığı günleri yaşadığımız için üzülüyorum.
İşte duymaya en çok dayanamadığım cevap da bu: “Kader…”
Ölüm, afetler, ani hastalıklar kaderindir, tamam ama kaderse başına gelen her şey, neden seçme iraden var? Bir şeylerin sorumluluğunu da al be kardeşim! Karnının doyması mı yetiyor sadece? O zaman kedim bile daha anlamlı yaşıyor senden. En azından mamasını beğenmediğinde yemeyerek tepkisini gösteriyor. Ama sen daha iyi bir yaşam için çaba göstermiyorsun. Bazen de enerjini yanlış yollarda harcıyorsun. Mesela senden daha çok kazandığını düşündüğün insanı durdurup ondan para istiyorsun. Emeğine, alın terine, malına göz dikip zorla senin olsun istiyorsun.
Ben kalemimden çıkan bir kelimenin bile kırk hesabını yaparken, sen entelektüel olmayı şımarıklık ve kibirlilik hali sanıyorsun.
Söyleyecek sözün olmayınca, maneviyata tatlı dokunuşlarla sempati kazanmak ne kolay değil mi? Ve sen de yeri gelince, manipülasyona nasıl çabucak yeniliyorsun.
Anlamadığını inkar etmek, “bilmiyorum”, “anlamıyorum”, “fikir yürütmeye üşeniyorum” demekten daha cazip senin için.
Yüzeysellikten, vasatlıktan, kolaycılıktan ve tembellikten o kadar midem bulanıyor ki!
Kime sesleniyorsam sanki bu yazıyla? Kim anlayacak da, fikrime bir sözünü ekleyecek!
Bu bulantıdan kurtulmak için gazetelerin web sitelerindeki yorumlardan, twitter aleminden, klavye silahşorlerinden uzak durmaya çalışıyorum. İçimde koruduğum kelimelerim de var üstelik, susuyorum.
Babamın sesini özlüyorum. “Her şey insanlar için” derdi. Ama ben bu ‘Her şey’in içinde her sabah, tüm heybetiyle karşımda dikilen, gitmek bilmeyen ‘Yalnızlığı’ sevmiyorum. Okuyup yazdıkça, güzel memleketimde bir adım ileri gitmek yerine düşüp düşüp kalktıkça yoruluyorum. İmkanı olanın, fırsatını bulanın terk etmek istediği bir ülkeyiz. Çok yazık değil mi? Hayat bir kere ve biz ‘eh işte yaşıyoruz’.
Sanata, kitaplara ve gecenin sakin huzuruna sığınmaktan başka çarem yok.
Cahilliğe övgünün merhamet sayıldığı günleri yaşadığımız için üzülüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder