16-05-2017
Uyanır uyanmaz uykudan, aynanın dürüstlüğüne üzülen ruh, hissini gözlere bırakıp içine kapanır. Gece başlamadan güne dair hazırladığı planını anımsar, vakti gelmiştir çok çalışmanın. Biraz daha internet mi? Şu yapışkan tembellik! Dakikalar geçer, instagram, twitter, keşfet sayfaları, ayıp olmasın diye kırmızı kalpler bırakılan selfieler, gazeteler, mesajlar…
Kahvaltı sessiz olmaz, televizyona yaklaşır eli, eline gözleri. O da ne? Ojelerin değişmesi lazım(mış). Son kaldığı kanalda güzel bir film. Onu izlerken, kahvaltı sonrası rutin işleri aksatmamalı. Hemen yola çıkmalı, adres yorsa da yolcuyu…
***
Gözlerini nelerle meşgul ediyor insanlar bugünlerde? İnternet her yerde, daha çok öğrenmekle, daha çok vakit öldürmek arasında yorgun bir sarkaç misali gidip geliyoruz.
Okunmayı bekleyen kitaplar, gezip görülmeyi bekleyen yerler var. Doğru ya kaçmıyor hiçbiri. Biraz daha internet, biraz daha, biraz daha…
Gezip gördükçe paylaşmamak da olmaz. Yine aynı kısır döngü!
***
Kendime sitemimi tüm internet sevenlere yansıtamam tabii ki! O halde tamamen kendime sitem olsun bu yazı.
Ne büyük yanılgı, daha vakit var diye ertelemek her şeyi. Sürüp gidene alışıp daha iyisine adım atmaktan kaçmak ne büyük korkaklık. Bildiğim oda, dokunduğum klavye, aynı pencere, tanıdık yokluk…
***
Saçma sapan görsellerin sığlığında zihnimi kirletmeyi reddediyor, 90’lı yılların huzurlu sessizliğine sığınmak istiyorum, sığınıyorum. Sanki masamda o notebook yokmuş gibi. Elimde o cep telefonu sadece arayıp aranmakla görevliymiş gibi. Kaleme, kağıda hayran kelimelerle sarmaş dolaş geçecek gecelerin düşündeyim. Parlak ekran ışıklarının, üç ayrı göz damlası ve bir vitaminle ödüllendirdiği bağlılığımı sonlandırma niyetindeyim. Çekilin gözümün önünden artık. Zaten gözlük takmak zorunluymuş. Yüzümde başka iz istemiyorum. Gözlerimi meşgul etmeyiniz, rica ediyorum ve kaçıyorum işte, anlayınız.
***
Göz bebeğimde yansımasını istediğim ve kavuşunca doyamadığım manzaralarım var benim. Geçen saatlerin hükmünü kaybettiği, hayatın en saf haline tanık olduğum…
Gözlerimin meşguliyeti, zamanı durduran o anlarla kıymetli, biraz yeşil, biraz mavi…
Kahvaltı sessiz olmaz, televizyona yaklaşır eli, eline gözleri. O da ne? Ojelerin değişmesi lazım(mış). Son kaldığı kanalda güzel bir film. Onu izlerken, kahvaltı sonrası rutin işleri aksatmamalı. Hemen yola çıkmalı, adres yorsa da yolcuyu…
***
Gözlerini nelerle meşgul ediyor insanlar bugünlerde? İnternet her yerde, daha çok öğrenmekle, daha çok vakit öldürmek arasında yorgun bir sarkaç misali gidip geliyoruz.
Okunmayı bekleyen kitaplar, gezip görülmeyi bekleyen yerler var. Doğru ya kaçmıyor hiçbiri. Biraz daha internet, biraz daha, biraz daha…
Gezip gördükçe paylaşmamak da olmaz. Yine aynı kısır döngü!
***
Kendime sitemimi tüm internet sevenlere yansıtamam tabii ki! O halde tamamen kendime sitem olsun bu yazı.
Ne büyük yanılgı, daha vakit var diye ertelemek her şeyi. Sürüp gidene alışıp daha iyisine adım atmaktan kaçmak ne büyük korkaklık. Bildiğim oda, dokunduğum klavye, aynı pencere, tanıdık yokluk…
***
Saçma sapan görsellerin sığlığında zihnimi kirletmeyi reddediyor, 90’lı yılların huzurlu sessizliğine sığınmak istiyorum, sığınıyorum. Sanki masamda o notebook yokmuş gibi. Elimde o cep telefonu sadece arayıp aranmakla görevliymiş gibi. Kaleme, kağıda hayran kelimelerle sarmaş dolaş geçecek gecelerin düşündeyim. Parlak ekran ışıklarının, üç ayrı göz damlası ve bir vitaminle ödüllendirdiği bağlılığımı sonlandırma niyetindeyim. Çekilin gözümün önünden artık. Zaten gözlük takmak zorunluymuş. Yüzümde başka iz istemiyorum. Gözlerimi meşgul etmeyiniz, rica ediyorum ve kaçıyorum işte, anlayınız.
***
Göz bebeğimde yansımasını istediğim ve kavuşunca doyamadığım manzaralarım var benim. Geçen saatlerin hükmünü kaybettiği, hayatın en saf haline tanık olduğum…
Gözlerimin meşguliyeti, zamanı durduran o anlarla kıymetli, biraz yeşil, biraz mavi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder