27-01-2017
Kitaplar, filmler ve tiyatro ama en çok umut güzelleştiren günleri. Kurulan hayallerin verdiği neşe, üç dakika sonra karamsar bulutlara yerini bıraksa da, ufacık bir bakış ya da sımsıkı bir kucaklaşmayla güneş doğuyor ruhumda.
Koala gibiyim.
Aslında koalalar vücut ısılarını dengelemek için ağaçların gövdesine sarılırmış. Ben ise, sevgime doymak içim sarılıyorum. Sevilmek de ister ruh ama ...
Kış mevsimi bitsin diye beklerken, sarılmaları daha mı çok önemsiyorum acaba? Ruhların ısınması mevsimi çoktan değiştiriyor olabilir mi? Daha bu sabah okudum, karanlık bir havada güne başlamak depresyon ve asabiyet sebebiymiş. Onun için mi yüzler asık? Siyasetin zihnimizi her şeyden daha çok meşgul ettiği bugünlerde televizyondan, sosyal medyadan ne kadar kaçabilirsek kâr mı?
Kendi adıma odak noktamı değiştirmeye çalışıyorum. Anneme daha çok sarılıyorum, kedimi daha çok seviyorum, 1 yaşındaki minnoş yakışıklı yeğenimi düşünüp mutlu oluyorum. Küçüklerin dünyasından hayata bakmak o kadar huzur verici ki... Bilirsiniz, masum ve beklentisiz dünyalarında sadece sevgi ihtiyaçları var. Her birimiz o masumiyeti büyüdükçe kaybetmeseydik keşke.
Sarılmanın faydalarını hissetsem de, bilimsel açıdan araştırınca iyileştirici etkilerinin antidepresan ilaçlar kadar faydalı olduğunu öğreniyorum. Her gün en az bir sevdiğimize sımsıkı sarılsak daha mutlu yaşayabiliriz. Sarılmak seratonin depoluyor ruha, bence çikolatadan bile daha güzel.
Sanatın, “sarılmak”tan nasıl ilham aldığını ayrıca inceleyip yazmak istiyorum. Şimdilik bir görsel buldum, sıklıkla sosyal medyada paylaşılan, sanatçı Luna Lu’nun “Sarılmanın Anatomisi” isimli çarpıcı bir eseri. Fotoğrafa bakınca, karşılıklı iki kalbin, sarılınca nasıl yan yana geldiğini de görüyorsunuz. Varsa, göğsünüzde ve gönlünüzde korumak istediğiniz bir kalp, bol bol sarılın, bahane aramadan, karamsar havaya inat.
Aslında koalalar vücut ısılarını dengelemek için ağaçların gövdesine sarılırmış. Ben ise, sevgime doymak içim sarılıyorum. Sevilmek de ister ruh ama ...
Kış mevsimi bitsin diye beklerken, sarılmaları daha mı çok önemsiyorum acaba? Ruhların ısınması mevsimi çoktan değiştiriyor olabilir mi? Daha bu sabah okudum, karanlık bir havada güne başlamak depresyon ve asabiyet sebebiymiş. Onun için mi yüzler asık? Siyasetin zihnimizi her şeyden daha çok meşgul ettiği bugünlerde televizyondan, sosyal medyadan ne kadar kaçabilirsek kâr mı?
Kendi adıma odak noktamı değiştirmeye çalışıyorum. Anneme daha çok sarılıyorum, kedimi daha çok seviyorum, 1 yaşındaki minnoş yakışıklı yeğenimi düşünüp mutlu oluyorum. Küçüklerin dünyasından hayata bakmak o kadar huzur verici ki... Bilirsiniz, masum ve beklentisiz dünyalarında sadece sevgi ihtiyaçları var. Her birimiz o masumiyeti büyüdükçe kaybetmeseydik keşke.
Sarılmanın faydalarını hissetsem de, bilimsel açıdan araştırınca iyileştirici etkilerinin antidepresan ilaçlar kadar faydalı olduğunu öğreniyorum. Her gün en az bir sevdiğimize sımsıkı sarılsak daha mutlu yaşayabiliriz. Sarılmak seratonin depoluyor ruha, bence çikolatadan bile daha güzel.
Sanatın, “sarılmak”tan nasıl ilham aldığını ayrıca inceleyip yazmak istiyorum. Şimdilik bir görsel buldum, sıklıkla sosyal medyada paylaşılan, sanatçı Luna Lu’nun “Sarılmanın Anatomisi” isimli çarpıcı bir eseri. Fotoğrafa bakınca, karşılıklı iki kalbin, sarılınca nasıl yan yana geldiğini de görüyorsunuz. Varsa, göğsünüzde ve gönlünüzde korumak istediğiniz bir kalp, bol bol sarılın, bahane aramadan, karamsar havaya inat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder