11-04-2017
Takılır dilime bir şarkı, kuş misali aklım şarkıdan söze, sözden gerçeğe konar durur. Bakın şimdi nereden nereye konacağım…
İlk hatıra defterim, daha 7 yaşındayım. Koyu mor deriden bir kabı var. Babam benim için ilk sayfayı yazıyor, kendi güzel kelimeleriyle. Sonra vesikalık fotoğraflarımızı yapıştırıyoruz her birimiz için bir sayfaya. Sene 1987…
Halamlara bırakıyoruz defterimi çünkü kuzenlerimle birlikte 5 sayfa onlara ayrılmış. Tekrar buluştuğumuzda çok heyecanlıyım, kim neler yazmış diye. Çok sevgili, esprili, güzel ve beni her daim güldüren kuzenim Funda abla, hatıra defterime benim için bir hikaye yazmış. Tabii ben o zaman, o satırları hikaye sanıyorum.
“Dün gece çok aradım
Aradım bulamadım
Kör olası çöpçüler
Aşkımı süpürmüşler”
Anlamasam da gülüyorum her okuduğumda. Büyüyorum ve sanırım her zaman olduğu gibi en sık söylediğim şarkı kaderim oluyor. Ben hala canım sıkıldıkça,
“Aşktan yana şansım yok
Ağlıyorum derdim çok “ diye mırıldanıyorum.
Ne zaman yolda çalı süpürgesiyle yerleri süpüren bir emekçi görsem, “kolay gelsin” diyorum o yıllardan beri. İşleri zor, onlara saygım sonsuz.
Peki bir de umudunu o koca tenekelerde arayanlar! Onlarla da durup konuşmak istiyorum.
Bir akşam evde yemek için aldığım hazır yemek paketini vermiştim. Sonra aynı caddede yolumuz kesişti, gülümseyip el salladık birbirimize.
Ama bu işten geçimini sağlamaya çalışanların sayısı her geçen gün artıyor.
Sabah kahvaltıdan sonra, balkonda oturup kahvemi içerken, gözümün hizasında duran büyük metal çöp konteynerına yaklaşan çocuk sayısını düşünüyorum. Hafta sonları evdeysem, bakıyorum saat 13:00 bile olmadan, en az 3 çocuk geliyor aynı çöpün başına.
Akşam işten eve gidene kadar, sadece benim yoluma çıkan hatta yan yana yürüdüğüm, günde 10 kişi sayabilirim.
O insanların hayatlarını sürdürebilmek için böyle bir seçim yapmış olmalarına üzüldüğüm kadar, çevreye saçılan mikroplarla iç içe halimize de endişeleniyorum. Kimisi dağıttığı çöpleri etrafta bırakıp alacağını aldıktan sonra gidiyor. Önümüz yaz, yine sivrisinekler, karasinekler, yakarcalar…
O çöplerde çoğalıp penceremizden bize doğru…
Keşke diyorum içimden, en derinden, yürekten diliyorum, bunun yerine başka bir geçim yolunu tercih etseler ya da çöp karıştırmak yasaklansa. Aslında belediyenin bazı semtlerde yerin altına yerleştirdiği çöpler var. Fakat onları karıştırmak için bile, iki büklüm eğilip içini görmeye çalışanlara, yine ne var ne yok çıkarıp orada bırakanlara tanık oluyorum.
Oysa işçi ve işsizler için kurulan kurumda, meslek edindirme kurslarında maaşlı ve iş garantili eğitimler veriyorlar. Bu kadar çaresiz olmamalılar. Kim bilir neler var o çöplerin içinde.
Bu durumun bir meslekmiş gibi kimsenin hayatında var olmasını istemiyorum.
Bir çare olsa keşke...
İlk hatıra defterim, daha 7 yaşındayım. Koyu mor deriden bir kabı var. Babam benim için ilk sayfayı yazıyor, kendi güzel kelimeleriyle. Sonra vesikalık fotoğraflarımızı yapıştırıyoruz her birimiz için bir sayfaya. Sene 1987…
Halamlara bırakıyoruz defterimi çünkü kuzenlerimle birlikte 5 sayfa onlara ayrılmış. Tekrar buluştuğumuzda çok heyecanlıyım, kim neler yazmış diye. Çok sevgili, esprili, güzel ve beni her daim güldüren kuzenim Funda abla, hatıra defterime benim için bir hikaye yazmış. Tabii ben o zaman, o satırları hikaye sanıyorum.
“Dün gece çok aradım
Aradım bulamadım
Kör olası çöpçüler
Aşkımı süpürmüşler”
Anlamasam da gülüyorum her okuduğumda. Büyüyorum ve sanırım her zaman olduğu gibi en sık söylediğim şarkı kaderim oluyor. Ben hala canım sıkıldıkça,
“Aşktan yana şansım yok
Ağlıyorum derdim çok “ diye mırıldanıyorum.
Ne zaman yolda çalı süpürgesiyle yerleri süpüren bir emekçi görsem, “kolay gelsin” diyorum o yıllardan beri. İşleri zor, onlara saygım sonsuz.
Peki bir de umudunu o koca tenekelerde arayanlar! Onlarla da durup konuşmak istiyorum.
Bir akşam evde yemek için aldığım hazır yemek paketini vermiştim. Sonra aynı caddede yolumuz kesişti, gülümseyip el salladık birbirimize.
Ama bu işten geçimini sağlamaya çalışanların sayısı her geçen gün artıyor.
Sabah kahvaltıdan sonra, balkonda oturup kahvemi içerken, gözümün hizasında duran büyük metal çöp konteynerına yaklaşan çocuk sayısını düşünüyorum. Hafta sonları evdeysem, bakıyorum saat 13:00 bile olmadan, en az 3 çocuk geliyor aynı çöpün başına.
Akşam işten eve gidene kadar, sadece benim yoluma çıkan hatta yan yana yürüdüğüm, günde 10 kişi sayabilirim.
O insanların hayatlarını sürdürebilmek için böyle bir seçim yapmış olmalarına üzüldüğüm kadar, çevreye saçılan mikroplarla iç içe halimize de endişeleniyorum. Kimisi dağıttığı çöpleri etrafta bırakıp alacağını aldıktan sonra gidiyor. Önümüz yaz, yine sivrisinekler, karasinekler, yakarcalar…
O çöplerde çoğalıp penceremizden bize doğru…
Keşke diyorum içimden, en derinden, yürekten diliyorum, bunun yerine başka bir geçim yolunu tercih etseler ya da çöp karıştırmak yasaklansa. Aslında belediyenin bazı semtlerde yerin altına yerleştirdiği çöpler var. Fakat onları karıştırmak için bile, iki büklüm eğilip içini görmeye çalışanlara, yine ne var ne yok çıkarıp orada bırakanlara tanık oluyorum.
Oysa işçi ve işsizler için kurulan kurumda, meslek edindirme kurslarında maaşlı ve iş garantili eğitimler veriyorlar. Bu kadar çaresiz olmamalılar. Kim bilir neler var o çöplerin içinde.
Bu durumun bir meslekmiş gibi kimsenin hayatında var olmasını istemiyorum.
Bir çare olsa keşke...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder