06-04-2017
Rengarenk zarflar, sırları, hasretleri, hayalleri saklardı eskiden posta yollarında. Parmaklarımızın ve özlemle bakan gözlerimizin izleriyle, o günün pulunun himayesinde güvercin uçuşuyla süzülürdü ellerimizden. Alıcı heyecanla açar, okur ve gönderen o an yüzünden yansıyan hissi hayal ederdi. Komiktik, neşeliydik, parfüm de sürerdik bazen aşka dairse kelimeler. Beklemek ne kıymetliydi...
Bugün bekleme süremiz saniyelerden, hislerimiz emojilerden ibaret. Elbette hız kolaylaştırır hayatı ama anlam eksik, derinlikten uzak ve çok acele her şey.
Mektupların önemini kaybetmediği yıllarda jeton ve sonra telefon kartlarıyla geçen günlerin şahidiyim. Cep telefonsuz günlerde, dışarıdayken “Acaba sevdiğim çocuk beni aradı mı?” diye meraklı bir heyecanla eve gelince aramadığını öğrensem de, belki arar diye diye akşamı beklerdim. Şimdi mini mini mesajlara, satırlara ya da şanslıysam aramalara seviniyorum çocuklar gibi.
Geçmişi bu kadar sık özledikçe ve günümüzde her şeyin hissiz bir monotonluğa dönüşmesinden şikayet ettikçe, kötü yaşlanmaktan ve huysuz bir yetişkine dönüşmekten korkuyorum. Belki de şu anıma ait eksiklikler sebebiyle doya doya tadını çıkaramıyorum hayatın. Çünkü hakkını vererek yaşamak sadece istemekle olmuyor. Bekliyorum, yeni bir mektup.
***
Dünya ve Türk edebiyatında özel bir yeri olan mektup türüne ait eserleri bir solukta okurum. Payel yayınevinin 1994’de yayınladığı benim de o yıl okuduğum, ‘ Bir Genç Kızın Anıları’ nda Simone de Beauvoir’i tanımıştım. Sonra onun büyük aşkı Jean-Paul Sartre’a yazdığı mektuplardan özgür aşkın tarifini öğrenmiştim.
Nazım Hikmet’ten Piraye’ye ye, Cemal Süreya ‘dan Zuhal Tekkanat’a, Bedri Rahmi Eyüpoğlu’ ndan Eren Eyüpoğlu’na, Sabahattin Ali’den Ayşe Sıtkı İlhan’a …
Şiirler yazdıran aşkları mektuplarda okumak kalbe ne güzel, ne sonsuz bir şifadır.
Simone de Beauvoir , Sartre’a yazmış mektubunda:
“Verdiğim adreslere hemen yazın. Sizi hafif trajik ve biraz da kendini bırakmış bir biçimde seviyorum.”
***
Benim kanaatime göre hislerimizi düşüncelerimiz şekillendiriyor. Düşündükçe özlüyor, hayal kurdukça aşık oluyor, seviyoruz. Bazen de düşünceleri susturan, gönül dünyamızın içinde irademiz dışında esen rüzgarlar var. İşte mektuplar tüm bu hislerin sese dönüştüğü en saf ve masum keşfi insanlığın. Varsın bugün şekil değiştirmiş olsun; mail, mesaj, gülücük… Ruha dokunuyor mu? İyi hissettiriyor mu?
Mektupların önemini kaybetmediği yıllarda jeton ve sonra telefon kartlarıyla geçen günlerin şahidiyim. Cep telefonsuz günlerde, dışarıdayken “Acaba sevdiğim çocuk beni aradı mı?” diye meraklı bir heyecanla eve gelince aramadığını öğrensem de, belki arar diye diye akşamı beklerdim. Şimdi mini mini mesajlara, satırlara ya da şanslıysam aramalara seviniyorum çocuklar gibi.
Geçmişi bu kadar sık özledikçe ve günümüzde her şeyin hissiz bir monotonluğa dönüşmesinden şikayet ettikçe, kötü yaşlanmaktan ve huysuz bir yetişkine dönüşmekten korkuyorum. Belki de şu anıma ait eksiklikler sebebiyle doya doya tadını çıkaramıyorum hayatın. Çünkü hakkını vererek yaşamak sadece istemekle olmuyor. Bekliyorum, yeni bir mektup.
***
Dünya ve Türk edebiyatında özel bir yeri olan mektup türüne ait eserleri bir solukta okurum. Payel yayınevinin 1994’de yayınladığı benim de o yıl okuduğum, ‘ Bir Genç Kızın Anıları’ nda Simone de Beauvoir’i tanımıştım. Sonra onun büyük aşkı Jean-Paul Sartre’a yazdığı mektuplardan özgür aşkın tarifini öğrenmiştim.
Nazım Hikmet’ten Piraye’ye ye, Cemal Süreya ‘dan Zuhal Tekkanat’a, Bedri Rahmi Eyüpoğlu’ ndan Eren Eyüpoğlu’na, Sabahattin Ali’den Ayşe Sıtkı İlhan’a …
Şiirler yazdıran aşkları mektuplarda okumak kalbe ne güzel, ne sonsuz bir şifadır.
Simone de Beauvoir , Sartre’a yazmış mektubunda:
“Verdiğim adreslere hemen yazın. Sizi hafif trajik ve biraz da kendini bırakmış bir biçimde seviyorum.”
***
Benim kanaatime göre hislerimizi düşüncelerimiz şekillendiriyor. Düşündükçe özlüyor, hayal kurdukça aşık oluyor, seviyoruz. Bazen de düşünceleri susturan, gönül dünyamızın içinde irademiz dışında esen rüzgarlar var. İşte mektuplar tüm bu hislerin sese dönüştüğü en saf ve masum keşfi insanlığın. Varsın bugün şekil değiştirmiş olsun; mail, mesaj, gülücük… Ruha dokunuyor mu? İyi hissettiriyor mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder